12 Temmuz 2014 Cumartesi

Düğün_tez_ev_doktoraa derken...Minik süpriz hoş geldin =)


Merhaba efendim, aradan aylar geçmiş sadece ama bu kadar kısa sürede hayatım inanılmaz değişti...Bir kere evlilik ve yeni bir hayat derken hatta diyemeden =) "küçücük ufacık içi dolu turşucuk" bir misafirimiz geliyor. Hem de öyle uzak bir tarihe değil 15-max. 20 gün içinde...Bizim için oldukça süprizlerle dolu bu gelişmenin hayatımı nasıl değiştirdiğini tahmin edemezsiniz...Bir kere çok harika bir duygu kısmı sadece bebeğimize duyduğumuz sevgiyle ilgili kısmı ki damdan düşer gibi olduğu için o bağı yakalayana kadar uzun bir süre şaşkınlıkla geçti, gerçi hala şaşkınım ve sanırım doğurana kadar sürecek ama gerçekten dokunmadan (her ne kadar karnımın içindede olsa =), koklamadan ve hatta sağolsun bizimki yüzünü bize hiç göstermedi, görmeden birini bu kadar çok sevebileceğim aklıma gelmezdi. Gelgelelim hamilelik olayına, hiçbir şey öyle kolay değil bu sevgininde bir bedeli var elbet o da alınan onlarca kilo, hareket edememek, ödemler, hayatımda ilk defa reflüyle tanışmam, ilk üç ay ve son üç ay farklı nedenlerle kurulan banyoyla bağınız vs. vs. yazmakla bitmez kimi anne 3 eksik 5 fazla yaşamıştır ama bir güzel tarafıda biter bitmez unutulması =) Mesela şu an ilk aylar için aklımda kalan sadece insanlıktan çıkmış çubuk kraker, peynir-ekmek dışında mideme hiçbir şey girmeyen bir dönem olduğu ama süreç olarak aklımda, yaşadığım olumsuz duygular uçtu-gitti-bitti...Geriye minik oğlumu sabırsızlıkla bekleyen, inanılmaz derecede olgunlaşan ki bunu kendimi övmek için söylemiyorum gerçekten ben bile olaylara yaklaşımıma hala inanamıyorum, bir anne adayı kaldı...Bugün itibariyle 38. haftama başlıyorum yani Pazartesinden itibaren işe de artık gitmiyorum, evde bir sürü iş var beni bekleyen ama sanırım buraya yazacak vakit bulabilirim. Şimdilik bu kadar ama merak etmeyin unutmadım, evlilik-dekorasyon-düğün-aile ve betonarme yapıların nonlinear analizi hakkında sorularınızın cevabını burada bulabilirsiniz, takipte kalın =)

15 Ağustos 2013 Perşembe

Nişan Al...Ateş..=(

Aslında moreller bozuk...Her yerde insanlar ölüyor ve hep saçma sapan politikalar yüzünden. Nerede, kim, " benim dediğim olacak" ego savaşına girdiği zaman bu uğurda haklı da olsa haksız da can almaya kadar gidebiliyor. Sonuç ise arada binlerce masumun katlolduğu ve bizim balık hafızalarımız. 


Çünkü uzakta ki ateş bizi yakmıyor diye sadece izleriz...Kimi Anodolundan Gezi'yi izledi, kimi batıdan Rojovayı, kimi ise uzaklardan Mısır'ı ve bunlar çok taze olanlar daha niceleri var...Tek gerçek insanların öldüğü ve "yaşama" hakkını kimsenin siyaset uğruna öyle yaptık oldu der gibi alamayacağı....Tüm bunlardan ötürü siyaseti de siyasetçileri de hiç sevmem çünkü neyi savunuyor olursa olsunlar, alttan alta insan faktörünü yok edip, ego tatmin ediyorlar. Herkes istiyor ki benim dediğim olsun, benim isteklerimi yerine getirsin "başımızdakiler"... böyle kendisi gibi düşünmeyenler hemen ötekileşiyor ve istenmiyor oluyor ve sonuç koca dünya bir ırka yetmiyor...Halbu ki etiketlerden kurtulup insanları olduğu gibi sevsek, benzetmeye zorlamasak kendimize ne mutlu olur bize...Doğada milyonlarca hayvan aynı dili konuşmadan bir zincir içinde ve uyum içinde yaşıyor gidiyor...

Ama biz beceremiyoruz işte, beceremeyince de kurtulmak istiyoruz çünkü kolayı o ---> 
Nişan Al ve Ateş...

 
 Evet malesef, Nişan'nın bir iyi bir de kötü anlamı var...Aslında ikisi de hedef almak ama birinde bir yaşamı sonlandırırken, diğerin de yaşamınıza belki çok güzel bir anlam katacak olan evliliğe hedef alıyorsunuz. İşte dünya dönüyor ve gidiyor ama siz de yaşıyorsunuz bir ölçüde. Yazının buraya kadar olan kısmında içinizi çok kararttığımın farkındayım ama gerçek bu gözleri kapamanın anlamı yok. 


Bir yandan da psikolojinizi koruyup kendi yolunuza da devam etmeniz gerekiyor. Fatih'le biz de öyle yaptık. Bundan neredeyse bir sene önce 24 Ağustosta Söz - 25 Ağustosta ise Nişanımızı...Fatih, aynı zamanda benim en yakın arkadaşım, aşkla başlayıp arkadaşlıkla sona erdi diyemeyeceğim sadece bir artı daha kazandık...Oldukça hatrı sayılır bir süredir beraberiz 2006'dan beri, Kasım ayının güzel bir gününden itibaren düşe kalka bugünlere geldik...yani aslında uzun süredir, hayatıma yoldaşım zaten...



Uzun bir özlem yaşayacaktık yüksek lisans için öncesinde artık aileleri de yaklaşık 4 yıldır tanıdığımız için karşılıklı, yoğun istek üzerine söz-nişan olsun dedi-k-ler =) çünkü aslında ben İngiltereden dönünce daha iyi olacağını düşünüyordum ama neyse ki zaten farketmedi...Çok kısa bir zamanda alındığı için tüm kararlar açıkcası nişan üzerine öyle uzun, uzun düşünmedik. Çünkü ailesi şehir dışından geleceği için ve zaten çokta vakit olmadığı için ayırmak istemedik ikisini...eh tabi birbirimizi yüzyıllardır tanımamazı da önemli sözlenip birbirimizi tanıma aşamasını atlayıp, pat nişana geçtik ve şimdi de evleniyoruz =) aslında inanılmaz geliyor hala kulağa ama tatlı bir heyecan...İlk işimiz organizasyonu halletmek oldu ev mi, dışarısı mı derken Cuma günü istemenin evde yapılmasını, ertesi günde aile içinde yaklaşık 30 kişilik bir nişan yemeğine karar verdik.


Bu aşamada mekan çok önemli çünkü eğer İstanbul da yaşıyorsanız ve yazın bir orginazsyon düşünüyorsanız ben size 12 ay diyeyim, siz 9 ay önceden bulup buluşturmak gerekiyor. Bunun iki nedeni var; 1. Ramazan ayı ve bayramı artık yaza denk geldiği için 2. İstanbulda trilyon insan yaşadığı için tek nişan-düğün yapan siz değilsiniz o kadar çok ki!!! Hatta İstanbul da yaşamayıp İstanbul da yapanlar var artık gerisini siz düşünün olasılık hesabı yaparsanız sizin istediğiniz yeri, sizden başka birinin istememesi çok küçük bir ihtimal, elinizi çabuk tutun. Biz şans eseri içimize çok sinen bir yerde yaptık...Zaten az kişi ve sadece yemek olacağı için üstelik sadece 30 kişilik kolay ayarlayabildik...İstanbul'da biraz içerilerde kalan ama çok huzurlu bir yer var Messt Cafe adında, Nakkaştepe'de...Neyse şans eseri gittik, beğendik aaa niye burada yapmayalım dedik ve menümüzü seçip kaporamızı bıraktık. Macera asıl bundan sonra başlıyor. Ne nişan için ne de söz için elbisem yoktu. Zamanım da yoktu ki diktireyim zaten çalıştığım için abiyecileri dolaşacak zaman pek olmuyordu çünkü mesai'den sonra ya kapalı oluyordu çoğu ya da benim halim olmadığı için pek bir şey beğenmiyordum. Öyle kafamda belirli bir model de olmayınca internet yetişti yardımıma çünkü bayramın hemen ertesinde yapacaktık bir sürü yer de kapalı olacaktı. Baktım mağazaların kataloglarına ve adl'de aradığımı buldum. 

Normalde sarı rengini sevmememe rağmen antik roma modeli beni cezbetti. Sonra hangi mağazalarında olduğunu öğrenip çıktık yola bir kaç aksilik yaşanmasına rağmen alabildik Nişantaşı mağazalarından. Hatta iki yanındaki Roman mağazısından da söz elbisesini ayak üstü aldık...Bir de indirim olduğu için oldukça da uyguna geldi...Adl'den aldığım 250 tl ve Roman'dan da 80 tl'ye aldım ama söz elbisesinin görselini internette bulamadım. Üstü koyu mor dantelten altı ise pileli şifondu ve diz üstü, sıfır koldu. Sonra ayakkabıyı hallettim artık her yerde bulunan dore(simli, elbisenin üstü puldan doreydi aynı renk) kapalı burunlu topuklumu aldım 55 tl ye Cevahir'den. Söz için evde giyeceğim vardı zaten...Giyim kuşam bitti diyeceğimde fotoğraftaki kız kadar uzun olmadığım için yırtmaç başını almış gitmişti bizde terziye verdik biraz toparlasın diye çok becerikli Capitol terzisi eteğin şifonuyla astarını birbirine dikmiş...dedik bravo yani iyi ki başka bir şey yaptırmamışız neyse bayram bayram açık terzi arayışına girdik en sonunda nişan günü carrefour da bulduk. 


Söz çok hoştu, acemilik vardı iki ailede de aslında bir ilkti çünkü. Öyle ki nasıl oldu bitti çok anlamadık...Çay-Yüzükler-Kahve derken bitti gitti =) Ama en önemlisi benim canım arkadaşım Viverline oradaydı o olmasaydı misafirlerin kahve yerine ne içecekleri tartışılırdı çünkü heyecandan öyle kötü yaptım ki bir de aman diyip servis ettim =) köpüksüz de olurdu...ama her şeyden öte orada yanımda heyecanıma ortak olması çok anlamlıydı =) Ve gece heyecanla, fotoğraflarla bitti. İnanın söz fotoğrafları ben de hala yok çünkü Fatih'in bilgisayarında hala mail atacak...Siz düşünün...=) Neyse ertesi gün sabah erkenden Messt'e gittik ne var ne yok diye iyi ki gitmişiz çünkü masalarda tabak dışında hiç bir şey yoktu...Organizasyonu şirketlere bırakıyorlarmış o yüzden ellerinde masa örtüsü bile yokmuş...Aldık mı başa belayı koştur, koştur bir önceki gece istemeye geldiklerinde ki çiçekçiye 3 yuvarlak masa için 3 çiçek hazırlattık...Ayrıca Kervandan misafirlere anı olsun diye lavanta keseleri aldık, bir parça pahalılar ama davetli sayısı çok olmadığı için dışarıda yaptırsam yine aynı fiyata geliyordu. Yaklaşık 10-15 tl arası bir şeydi sanırım. Vazolorı, mumlukları ve kağıt peçeteleri Paşabahçeden ben hallettim, Tepehome dan da 10 kişilik yuvarlak masa örtüsünü bulamadık tabi biz de büyük kare aldık, uydurduk. Sonu hoş oldu ama malesef o telaştan masanın fotoğrafını çekemedik. Bu koşuşturmacaya terzi de eklendi en nihayet kuaföre gidebildik. Kuaförde senelerdir gittiğim güvendiğim yerdi ama...Hadi saç neyse kabarıklığı indirtmeyi başardım ama makyajımı malesef silecek vaktim yoktu öyle badana boyalı gittim nişana...Neden abartıyorlar çünkü aldıkları parayı çıkarmak için ama normalde hiç makyaj yapmayan biri için o makyaj çok ama çok fenaydı...Neyse kuaförden çıkıp gidebildik, sevdiklerimizle güzel bir yemek yedik, tadı hala damağımda bir pasta (http://www.levonpatisserie.com/) ile sonlardırdık. Çok tazeydi ve uygundu...Müzikler içinde arkada bangır bangır olmadan eski Türk filmi müzikleri çaldı...İnanılmaz keyifliydi ama o da bitti hemen anlamadan =) Kıssadan hisse bir şeyler ters gidebilir ve gidecektir de ee sizin moralinizde bozulabilir haklı olarak ama geçip gidiyor o da bir gün işte...Bakalım sıradaki round düğün onun altından kalkabilecek miyiz =) Kendinize ve bloguma iyi ve sık sık bakınız efendim =) Ayrıca bu kadar uzun postu delirmeden, duygusal geçişler yaşamadan okuyup bitirebildiğiniz için psikiyatr ve gözlük masraflarınız benden mail atın yeter =)





12 Ağustos 2013 Pazartesi

Film gibi Geçen Bir Hayat...



...değil tabi benimkisi =) bildiğiniz, sıradan bir insanoğluyum en nihayetinde...öyle atraksiyonlu ve bol adrenalinli bir hayatı geçtim, gencecik yaşımda emeklilik hayalleri kuruyorum... 
 ya durum o kadar vahim... Mesela bugünüm o kadar şahane idi ki 09:00'dan 16:30 a kadar susmadan konuştum...neden? çünkü ders anlattım... Ders anlatmaya bayılıyorum özellikle günümdeysem ama bayılmam bunu heycan verici kılmıyor ki bugün Pazartesi olmasına rağmen haftanın yarın bitmesini istiyorum mesela herkes gibi...Şu an ise öyle uykum var ki hala işteyim ve mesai bitmesine rağmen uykusuzluktan kalkıpta metrobüse bile gidemiyorum...Tabi bir de vücutta yersiz bir seratonin salgısı ve endorfin bulamacıyla da boğuşuyorum ve yorgunluk??? Pek çeliştik ama =)...Sorarım kendime bu anlamsız mutluluk niye??? =)



Hal böyleyken yani çok manidar bir şekilde yaşarken...halime kitap-film-müzik ve tiyatro yetişiyor... Normalde rutinim hep koşuşturmaca olduğu için (ki bunun için en büyük suçlu benim çünkü işime gelmeyen konularda hep son dakikacıyımdır ama keyfi bir şey ise ohoo excel de 2143546547 kere planlanmıştır =) Nedeni ise o kadar açık ki çünkü hayata mola veremeyen bir insanım, deliler olur ya kaptırır gider...böyle düşermiyim, ne olur demeden koşarlar ve hiç farkında olmadan çevresindekilerin... işte ben de öyleyim bir parça...Sürekli bir telaş içinde ne olduğunu da anlamadan geçiyor günler, yollar, insanlar ben de yaşıyormuşum gibi yapıp günlerimi sodexo kartı gibi değeri etmeyen şeylere tüketiyorum. 
ya tabi... beterin better'ı var =) uykusuzluğun yan etkileri =)

Gerçi başlık filmler üzerine ama benim için 4 yapraklı yoncalar, hayatımı bir parça tek düzelikten çıkarıp ona renk katan...en hesaplısından ve en kestirmeden beni alıp, alıp bir yerlere götürenler...Baş rol filmlere dönersek =) Mesela "Motosiklet Günlükleri" ile Küba yolculuğu veya "Delicatessen" ile psikopat olmanın verdiği haz... Veya "Jeux de Enfants" ile çocukluğuma yolculuk ...2-3 saat alıyor ve götürüyor ruhumu... çünkü empati yapmayı severim kitabı-oyunu-filmi sevmedim mi kurguyu hemen mekana ve karaktere odaklanırım ve bulurum elbet bir şey...en sıkıcı filmlerden birinde bile kızın şalı için sonuna kadar izlemişliğim vardır. 


                                             " Motosiklet Günlükleri"- Motorcycle diaries



                                                               
   "Şarküteri"-Delicatessen


 "Cesaretin Var mı Aşka?" Jeux d'enfants

O yüzden en çok festival filmlerine bayılırım çünkü tam anlamıyla empati yapıp, yaşayabildiğim gerçekçi yapımlardır...öyle milyon dolarlık dekorlu filmlerde fa-ü-latün fantastik olmadığı sürece bana estetik güzeli kadınlar gibi gelir, hmmm der geçerim. O yüzden ne yapmalı ruhumuzu doyurmak için bol kitap okumalı ki yeri gelmişken söylemeli =) çeyiz niyetine mini bir kütüphane ve hatrı sayılır bir film arşiviyle metrekaremizi daha da küçülttüm ama hepsi benim canım et-tırnak ilişkisi yaşıyoruz kendileriyle =) Kıssadan hisse son 5-6 yıldır istisnasız takip ettiğim Film Ekimi ve İf İstanbula mutlaka gidin...Ruhunuzu doyuracak güzel bir aperatif veya akşam yemeğiyle karşılaşmamanız işten bile değil, üstelik sodexo'suz =) Salıncakla kalın, salıncaklar eğlencelidir...=)

Merhaba Dünyalı =)


Ben Geldim, uzak galaksilerden...




Öncelikle aradan o kadar zaman ve olay geçmiş ki ve ben o kadar bitmişim, tükenmişim ki kendimi bu dünyadan bile hissetmiyorum... Misal elimde kocaman bir şişlik var nerede, niye ve ne zaman oldu? cık! bilmiyorum yani anlayacağınız halim fena.




Aylardan Haziran, benim tez uzamış ama tembelliğimden değil de odak şaşması diyelim biz =) "Bir kere insan, yatağını ve ayakkabısını çok iyi seçmeli" demiş (kesin uzakdoğulu olabilir =) "çünkü birinde değilsen diğerindesindir" diye... ama ben yeni bir boyut kazandırarak "insan asistanlığını yapacak hocasını iyi seçmeli" diyorum yoksa ben hiç uyumam, yalın ayakta gezerim umrumda olmaz bu kadar çileden sonra... gerçi baya bir geçmiş zaman ekini hakedecek durumda da hani zaman ilaçtı, hani köprünün altından çok sular akardı bu vakte kadar... söyleyeyim akmadı! Gerçi beni bilen bilir, öyle de bir insanım ki nasılsın diye sorduklarında farkında olmadan "çok yorgunum, yol, işim çok uzak, sıkıldım, bıktım" kelimeleri beni tanıyanlara T9 sözlüğü gibidir, senelerdir açık ve unuttum gidiyorum ama yeminler olsun unutmamın sebebi "o"dur, e pek tabi beyin kalmadı bende... Bu süreçte ayrıca "Amistad 2" yi çekmişimdir =) Başrole gelince...






Tez hocama laf yok =), kendisi sanki iyilik meleği vallahi o olmasa, başka biri olsa çoktan güle güle derdi, belki de umrunda da olmayabilir geciktirmem bilemedim şimdi sonuçta umursamaz bir iyilik meleği de olabilir pek tabi =) ama her iyilik meleğinin bir adet düşmanı, yollarına çivi dökeyim diyeni vardır, hah işte o da beni buldu...ömrümü soldurdu... Ne yalan söyleyeyim üzüldüm tezin uzamasına ama ne yalan söylemeyeyim; eğer sömürülmeseydim de bitmezdi çünkü malum gezi olayları oldukça vaktimi aldı...zaten bir de hallice bir idari görevim ve yaz okulunada iki ders uygulaması vs. derken Temmuz ve Ağustostayız, yaz bitti...gitti...Bu arada pek sevgili arkadaşım Esra'ya selam olsun o olmasaydı bu furya, bu heves burada kalırdı neyse ki bir umut sevenim, bekleyenim var =) İş bu sebeple 3 post birden geliyor....=) Bu ilki efendim nerelerdeydin gözlerimiz yollarda kaldı diyenler için =) bir sonraki kaldığımız yerden devam...Film festivalleri ve Söz-Nişan....





22 Nisan 2013 Pazartesi

Fakir ama Gururlu...Pride and Poor =)


Uzun süre sonra merhabalar,

Bugün size ne haldeyim, neler oldu?, neydim ne oldum? dan bahsedeceğim. Bildiğiniz üzere önümde 100 metre engellisi gibi bir tez var. Uzun süredir yazamamamın nedeni tez olsa da, doğru düzgün bir arşın ilerleyemedim. Sebebi de tez dışındaki iş hayatının verdiği cinnet hali. Malum tez hocam dışında iki hoca daha var asistanlığını üstlendiğim ama birine zaten hiç bir yararım dokunamıyor,  diğeri sağolsun. Diğeri öyle bir diğeri ki sizi sizden bedavaya alır, geri size %100 zamla verir ruhunuzu =) Neyse kıssadan hisse tez dışında uğraştığım başka başka nahoş şeyler de var. Gelelim hazırlıklara...


Varan I:(En büyük varan bu şimdilik =) başkaları başka zamana...) Ev tutuldu =) Bir önceki posttan bu konuda nasıl bir manyak olduğumu az biraz anlamışsınızdır. Ev çok önemli bir mihenk taşı benim için. E tabi eşşek kadar olmama rağmen hala aileyle yaşamamın payı oldukça büyük. Sonunda aradık taradık, arşın arşın sahibinden.com'lar mı dersiniz hurriyetemlak mı anasayfamız olmadı...yüzbinlerce eve baktım, baktık...Şu an işten ayrılsam dünyanın en iyi emlakçısı olurum. Hangi ev nerede, ne kadar eder? 5 ay içinde çözdüm. Gelelim sonuç kısmına İstanbul o kadar pahalı bir şehir ki, özellikle de adı çıkmış semtlerde astronomik rakamlarla karşılaşmaya hazır olun. 



Hayır uzay mekiği kiralamıyorsunuz ki, altı üstü 3 oda bir salon. Sonra bir de inşaat sektörünün içinde olduğumdan ne nedir de iyi bildiğimden şoklar içindeydim. Önümüzde iki seçenek vardı ya ismi-cismi belli ve popüler olmuş 4 cephesi çeşit, çeşit apartman manzaralı, tuzun bittiğinde karşı komşudan önce karşı apartmandan isteyebileceğin iç-içe sımsıcak!!! bir evde oturacaktık...ya da az biraz daha verip çokta bilinmeyen ama benim için, içimi okkayla ferahlatacak bir ev de oturacaktık...Nasıl olsa iki tarafta da kira havaya gidiyordu, ödenecek farkla da ne köy olurdu, ne kasaba...ama şimdi o farktır ki beni böyle meteliksiz kılan =) E, o zaman nasıl olsa sadece 1 buçuk sene oturacaktık...Biz de ikinci tercihi seçtik ve evimizi tuttuk =) AMAAAA.....=) başlıktan da anlayacağınız üzere tuttuk ama iki mühendis olarak sanırım soğan ekmek yiyerek oturacağız. Ne kadar mantıklı kın-kanat geçinmek derseniz hıh derim hiç önemli değil =) Bu da gururlu olan kısmım =) Artık FAKİR BİR GELİN statüsündeyim ama çok içime sinen, çok güzel bir evde oturan fakir gelin. Değer mi? Aşağıda salonun manzarasından bir parça paylaşıyorum...Siz karar verin...



(Resimler internetten alıntıdır. Son resim tuttuğumuz evin hava resmidir, artık kısmen bizim sayılır paylaşmayınız =) Ayrıca bir sonraki post İstanbul Film Festivali ve ondan sonraki postta Nişanla ilgili olacaktır...Ondan sonraki de çeyiz vol.2 olacağından heyecanla beni izleyiniz. =)


29 Mart 2013 Cuma

Einstein Haklı Dağılabiliriz =)

EINSTEIN'A SELAMLAR


Merhaba, bugün size fizik dünyasından bahsedeceğim =) Herhalde böyle bir blog için yazılabilecek en absürt post gibi gözükse de değil aslında sıkılmadan uslu bir şekilde okursanız sürprizler geliyor =) Bundan çok zaman önce Einstein amcamız demiş ki " Zaman, ortama ve harekete göre farklılık gösterir. " yani tam olarak bunu dememiştir de benim anladığım o diyelim =) Bunu çok basit bir şekilde açıklarsak, ışığın hızının sabit olduğunu biliyoruz (ışık saniyede 300000 km gider/sabittir) sonra elimizde bir de hız formülü var V=x/t, burada V: Hız, x: Yol ve t:zaman. Şimdi ışığın hızı sabit ama gittiği yol sabit değil (Uzay büküldüğü için ışık dümdüz bir yol izlemiyor ve eğiliyor ve araya 4. boyut olan zaman giriyor), bu sebeple formüle bakarsak V=x/t, bizim güzel zamanımız ışığın gideceği yola göre değişiklik gösteriyor, yani işi bir sabite bağlarsak t'nin alacağı değerler sonsuz. Bir diğer örnekteyse ikizler. İkizlerden birini alalım fezaya tatile yollayalım, dönsün görsün ikizi kat be kat yaşlanmış, çünkü uzay-zaman kavramı kütle çekimiyle alakalı olarak dünyada daha farklı uzay için daha farklı. Gelelim benim zamanımın göreliliğine =)


Bildiğiniz üzere Haziran'a yetişmesi gereken bir tezim var. Bana sorarsanız 2 Kocaman ay var ki değmeyin keyfime...Hani az biraz utanmasam aman son hafta yazılır ki diye kendimi bahar'ın kollarına atacağım ki zaten kendisi de bugün gelir gibi oldu ancak, kış gibi bir Mart yaşadık...(Bitirme tezimi önceden bitirmeme rağmen son 3 gün hiç uyumadan yazdığım malesef sicilimde kara bir leke, dilerim Master için aynı adrenalini yaşamam =)  Peki tamam kocaman iki ay ise bu süre neden konu ev olunca ben de nabız yükselmesi, taşikardi, ateş basma ve histeri biçiminde ortaya çıkıyor??? Daha evlenmeme var 169 gün =) yani 5 buçuk ay...eeee ne oldu o zaman 2 ay kocaman olurken tey tey neler sığdırabilecekken, ev konusunda çok geç kaldık ve bu sebeple müstakbel sevgilimin başını yemekteyim...Ev bulamayacağız, eşyaları ne yapacağız, yok bulduk ama içi tadilat gerektirirse, geç kaldık, çalışırken nasıl uğraşacağız ve daha nice bitmek bilmeyen dırdır...Neymiş o zaman, =) zaman göreliliği olduğunu kabul ediyormuşuz ve pişkin bir şekilde her zaman biz haklıymışız e ne de olsa referansımız Einstein =)


24 Mart 2013 Pazar

2 Tez, 1 Çeyiz =)


Merhaba, bir önceki postta nişan ve sözden bahsedeceğimi söylemiştim ama şimdilik beklesin onlar =) Bu hafta çeyiz alım olayına artık tamamen girdim en azından o mod'a. Çünkü insana bir deli mutluluğu veriyor ki sormayın. Düşünün elinizde boş bir resim kağıdı var ve sonsuz boya seçenekleri, tüm yaratıcılık size ait...İşin sonunda sürpriz bir şekilde rezil de olabilirsiniz, vezir de...Özellikle de ilk defa böyle bir şeye giriyor ve çevrenizde anneniz de dahil olmak üzere çok da yönlendirebilecek kişi yok ise ne oldu değil ne olacak demelisiniz. Belki çok istediğim gibi bir ev olacak belki de bir sirk'e dönüşecek, bekleyip göreceğiz...amaaaa ben durmuyorum tabi bir yandan tezle başıma çorap örüyor, bir yandan da çeyiz alım olayına devam ediyorum =) Aşağıda birkaç örnek sizleri bekliyor...Heyecan dorukta =)

 Little, little into the middle =)

İnsanın evi, dışarıda bulunduğu ve işe gittiği ortamla aynı olmamalı..."zaten modern", "yeni" gibi kavramlar her yanımızda...Metrobüste de gördüğüm bir milyon insanı düşünürsem...Ve düşündüm karar verdim =) Zaten doğa aşığı bir insanım ve içimde fantastik dünyaya, eskiye ve geçmişe dair şeylere de hayranlık olunca... Eve bir konsept bulamadım doğrusu çünkü kafam çok karıştı. O mu bu mu derken dedim ki içimden hangi birini seçersem seçeyim sonra yorulacağım ve sıkılıp, bırakacağım...İş bu sebeple =) her şeyden az, az uyumlu bir şekilde olsun, benim olsun, hiçbirinde aklım kalmasın dedim =) Bu yüzdendir ki korkum işin sonunda cirque de soleil'in dekoru gibi bir evde yaşamak zorunda kalmayayım...Neyse onun da eğlencesi bambaşka olur belki =)

1) 

Sürahi; Mudo'dan, belki şimdi bulamayabilirsiniz çünkü ilk çeyiz parçam çok önceden almıştım 30'a yakın da bir fiyatı vardı =) o kadar paraya kıymamın sebebi ise evim için, bir game of thrones havası idi çünkü eski hanlarda bulunan sürahilere benziyor her ne kadar fotoğraf net olmasa da. Gerçi hala istiyorum =) Elimden gelse yüzüklerin efendisi ve hobbit'in dekoratörünü bulur getirir evimi döşetirdim =) Kahve fincanları; Paşabahçe'den, istemeye gelecekleri zaman evdeki stok eksikliğinden dolayı şansıma ve payıma düştü. Çünkü annem tutturdu herkesin aynı olsun diye, o zaman sen alırsın dedim =) çünkü 6'lı bu setin fiyatı 140 küsür, 3x2 farklı renkten oluşuyor ve anne hediyesi =)

2)

Bardaklar ise yine paşabahçeden fakat bunlar oldukça uygun 5 tanesi (Su-K.Şarap-B.Şarap Kadehleri ve su-meşrubat bardakları o.ü) 5 tanesi 20 tl gibi tutuyor, şu an henüz yıkamadan fotoğraf çektiğim için tozlar olabilir =) onları görmeyin çok güzeller...zaten günlük kullanım için de uygun misafir gelince (henüz almadığım ve alacağım Bernardo'dan aşağıda bulunan takım ile de kullanılabilir. Bernardo da 1699 tl olan takımın indirime girmesini bekliyorum =) bir de mümkünse gümüş kaplamalı çatal-bıçak takımıyla (yine Bernardo) 2799 yapıyor şu an ileride ne olur bekleyip göreceğiz =) ki piyasada fiyatlar çok değişiklik gösteriyor 700 tl'ye de bulabilirsiniz 15000'e de çünkü ithalinden yerlisine o kadar çeşit var ki aklınız durur. En iyisi birini beğenip çok da kafayı karıştırmadan beklemek =)


 3)

 Yastıklar Viverlin'in tavsiyesi sayesinde benim oldu =) Takipte kalın derim...Hem instagram, hem de twitter hesabı var...Ve yastıklar sadece 15 tl...Özdilekten...Yumuşacıklar ve fermuarlılar, çıkarıp yıkayabilirsiniz...Yatak üzerine düşündüm çünkü salonum çiçek-çiçek olmasın istiyorum dengelensin biraz ev salonda ne kadar az çiçekli böcekli şey o kadar iyi =) çünkü mutfak zaten o eksiği oldukça tamamlayacak =)...her odada olmasa da olur =)

4)
 

Önlük Bağdat Caddesinde Retromance adlı butik bir mağazadan (25 tl_Bugün aldım) Masa örtüsü siparişi vermek için kadın davet etti...gidilmeli-görülmeli çok orjinal ve güzel şeyler var...Marks&spencer'ın  sokağında sağda kalıyor. Masa örtüsü ise yemeğe çağıracağım arkadaşlarım için gizemini koruyacak =) o da 160x240 olmak üzere 55 tl. Peçeteleri de yürürken bir mağazada bulduk kampanya varmış 2 alınca 1 bedava annem alınca, komşuda pişti bana da düştü =) Desenli peçetelerin fiyatına göre çok çok pahalı değil ama yine de tanesi 10 tl, küçükler ise 7 tl =)

5)

İşte bunlar da ıvırlar, zıvırlar =) Çaydanlıklardan Japon balıklı olan 25 tl internetten, 1 ay önce aldım bir kampanyadan ara ara geliyor. Fondü : 15 tl ve 5 bıçaklı pizza kesme tahtası da 15 tl onlar da internetten aynı kampanyadandı. Sanırım http://www.bitenekadar.com/ sitesinden. Lacivert çaydanlık ise Mudo'dan kız kardeşime doğum günü hediyesi aldığım zaman 3 ürün alana bir tanesi bedavaydı ve bana da hediye oldu =) piyasa fiyatı ise 49,5 tl imiş...Fanny yazan cam nihaleyi ise Portekiz'e gittiğimde, sene başında 6 euro'ya almıştım 14 tl gibi düşünün =)

6)


Salata kasesi Paşabahçe'den 34,5 tl =) arkadaşlarım geldiği zaman kullanacağım yemek takımıyla uyumlu ama onu da paylaşmayacağım sürpriz...çünkü masa örtüsü gibi içi yemekli ve sofra kurulu göreceksiniz 5 küsür ay sabredin =) Bu arada bunlara bu paraları acımadan verip Paşabahçeyi zengin ettim ama inanın bir sürü şeyden feragat da ettim =) pişman mıyım???Şimdilik hayır =)

7)


Bunlar da Mudo'dan banyo seti. Annem beğenmiş almış, fiyatını sormadım =) Sabun da onun hediyesi L'occitane'dan.Afrika'daki kadınlar yapıyormuş bu sabunları doğal özlerden ama henüz okumadım içeriğini =)


Şimdilik Hoşçakalın...Devam edecek...

(Fotoğraflar bana ait olurken, alıp kullanmayınız =), resimler ise sağolasın google görseller =))